5 Kasım 2013 Salı

NASIL ÖDÜLLENDİRELİM?

İş dünyasının en çok tartışılan konularından birisidir ÖDÜLLENDİRME SİSTEMİ.

Pek çok işletme kültüründe ''kardeşim adam burada çalışmıyor mu? Niye ödüllendireceğim, işini yapıyor zaten'' gibi olaylara oldukça kestirmeden tasarruf edici bir gözle bakılırken  öte yandan ''kazandırdıysa, kazanmalı ve başkalarına da örnek olmalı'' diyen bir bakış açısı daha bulunmaktadır.


Bu yazımızda bakış açılarını ve faydalarından bahsetmiyeceğiz. Sosyal medyada dostlarımızla yaptığımız sohbet ve fikir alışverişlerinde çıkan sonuçları paylaşacağız...


Bakalım, verilen bir öneri ya da gösterilen yüksek performans için ne gibi ödüllendirmeler isteniyor. hep birlikte göz gezdirelim...


- Basit bir takdim ve teşekkür


- Yurtdışında dil eğitimi

- Önerinin 1 yıllık getirisinin %1-%10'u
- Ailece Disney Tatili 
- Yurtiçi veya yurtdışı executive training programına katılmak
- Haftasonu tatili ile birleştirilmiş sevdiği bir hobinin gerçekleştirilmesi (F1 yarışı, Kayak, Dalış, Rafting vb..)
- 1 yıl boyunca her ay en az 1 kere spa hizmetleri
- Mesleki gelişimimle ilgili kitap seti
- Yurtiçi Tatil
- Yurtdışı tatil
- Çok güzel bir restoranda (sevdiği kişilerle) yemek
- Arzu edilen yurtiçi ve yurtdışı seminerlerine katılmak
- Yüksek lisans masraflarının karşılanması
- Şirkette çalışmaya devam edilen süre boyunca tüm ailenin özel sağlık sigortası yapılması
- Haftasonu Abant, Uludağ vb tatili
- 5 Maaşa kadar ikramiye
- Getiriye göre araba hediyesi veya şirkette çalışmaya devam edilen süre boyunca arzu edilen bir arabanın tahsis edilmesi (sınırları zorlamadan :Emoji)
- Yabancı dil kursu masraflarının karşılanması
- Helikopterle İstanbul turu (ailece veya bir sevdiği ile beraber)

- Spor salonu üyeliğinin masraflarının karşılanması

- Kişinin adının yazdığı (Montblanc / Visconti) dolmakalem
- Tutulan takımın sezonluk kombinesi (Loca da olsa olur Emoji)

Elbette bu öneri ve ödül listesi çoğaltılabilir. Burda kesinlikle olmalı dediğiniz fikirlerinizi lütfen esirgemeyin.


Sevgi ve saygılarımızla


1 Eylül 2013 Pazar

DÜNYA PATENT LİGİ

Televizyon Canavarı Olmayın adlı yazımızda televizyona ayrılan sürenin biraz daha azaltılması gerektiğini önermiştik. Yaşantımız için en değerli şeyi yani zamanımızı alıp götürdüğünü, bu giden zaman yerine de değerli işler yapabileceğimizden bahsetmiştik ki onlardan biri de okumaktı...

Niye Okumuyoruz diye sorduğumuz yazımızda, sizlere de ilginç gelecek bazı bilgiler paylaştık.

Okumak bir alışkanlık mıdır? Okuma alışkanlığı olmayan bir toplum muyuz yoksa merak etme alışkanlığı olmayan mı?

Merak etmek, insanın içindeki öğrenme isteği ile ilgilidir. Ardından bu merakı gidermek için araştırır... Bu araştırma kimi zaman daha iyiye ulaşmak için olurken kimi zaman da yepyeni şeylerin ortaya çıkmasına yardımcı olur.




Einstein'in o harika sözünü hatırlayın ''Hiçbir özel yeteneğim yok. Yalnızca tutkulu bir meraklıyım''

İşimi daha iyi nasıl yaparım diye sorgulayan, merak eden, araştıran çalışanlarla dolu bir şirketin rakiplerinin önünde olması çok da şaşılacak bir sonuç olmasa gerek...





2011 yılına ait bazı patent bilgilerini paylaşalım...

Ülkelerin 2011 yılında aldığı patentler...

                                     Resident        Non-Resident        Abroad

JAPONYA                       197,594              40,729               107,254
ABD                                108,626            115,879                 93,581 
ÇİN                                 112,347               59,766                   5,817
G.KORE                           72,258              22,462                 25,501
TÜRKİYE                               865                    123                      362  


2011 yılında şirketlerin aldığı patent sayıları

IBM                  6,180
Samsung       4,894
Canon            2,821
Panosonic     2,559
Toshiba          2,483

Gelecek 5-10 yılda (800'lerden) 10.000'li hanelere nasıl geleceğimizi şimdiden iyi planlayıp hep birlikte nasıl elele vereceğimizi iyi düşünmeliyiz...  

29 Ağustos 2013 Perşembe

NİYE OKUMUYORUZ

Geçen yazımızda televizyonun hayatımıza nasıl etki ettiğinden, tv izleme oranımız arttıkça yapabileceğimiz bir çok şeyden bizi alıkoyacağından bahsemiştik.

Bunlardan en önemlisi de okumaya ayırdığımız zamanı kısıtlaması olmalı. Günde 4 saat TV izleyenlerdenseniz kendinize şu soruyu sormakta fayda var: YILDA KAÇ SAAT OKUMAYA AYIRIYORUM!


İnternette dolaşırken bir çok enteresan bilgiye rastlıyoruz...

Örneğin, evlerde ders kitabı dışında sahip olunan kitap sayısı 28 olması bunlardan sadece bir tanesi.  


Japonlar yılda ortalama 25, İsviçreli 10, Fransızlar 7 kitap okuyor...


Kitap için bir Norveçli 137, Alman 122, Belçikalı ve Avustralyalı 100, Güney Koreli 39 dolar harcarken ülkemizde bir kişi kitaba yılda ancak 0,45 dolar harcamaktadır...


Geçmişte yapılan araştırmalardan birinde neden az okuyorsunuz sorusuna bazı cevaplar şöyle sıralanmış:



% 50,2 kitap okuma alışkanlığım yok,% 16,6 yeterince zamanım yok,
% 10,6 Boş zamanım çok yoğun geçiyor.
% 10,5 T.v. Video... Tercih ediyorum,
%  4,6 kitap fiyatları pahalı,
%  3,4 derslerim çok yoğun,

Okuma alışkanlığını artırmak bilmeden fikir üretmemizin de önüne geçecektir. 


Okumak elbette kitapla sınırlı değildir. Dergi, gazete, merak ettiğimiz ilgi duyduğumuz konularda internette araştırma yapmak da çok önemli...

Ama yukarıdaki verilere baktığımızda okumayı sevmediğimiz gibi bir sonuca varmak pek zor olmuyor.

Okumak düşünmektir, araştırmaktır, merak etmektir...

Dünya patent ligine girmemiz için bu konuda ciddi adımlar atmamız, daha fazla okuyan ve araştıran bir ülke olmamız gerekmez mi?

Bu konuda ki fikir, yorum ve önerilerinizi bekliyoruz...

31 Temmuz 2013 Çarşamba

TELEVİZYON DENEN CANAVAR

John Logie Baird televizyonu icat ettiğinde insanoğlunun bu buluş karşısında bu kadar zaman harcayacağını tahmin ediyor muydu bilinmez ama şu anda gerçekten sorgulanması gereken bir noktadayız.


Günde 3-4 saat TV izlediğimiz ile ilgili olarak pek çok yazı okumuşsunuzdur. Peki televizyon karşısında bu kadar zaman geçirmeli miyiz?

Rastgele bir tarih seçtik ve 1 Nisan - 7 Nisan 2013 tarihleri arasındaki TNS reytinglerine baktık...



Gördüğünüz üzere birincilikleri diziler kapmış durumda, hafta sonu ise yarışmalar zamanı. 2,5 - 3 saat süren bu programlara özetleri de dahil edildiğinde 3,5 -4 saatlik bir süreye erişilmiş oluyor. (Biz sadece 1. ve 2.leri aldık) Bir dizi ve yanına bir de ana haber bülteni verelim :)) 4 saatlik süreye çok rahat ulaşıyoruz...

Elbetteki herkes istediği ve sevdiği programı izler. Peki ama haftada 25 saat ve üzeri TV karşısında gerçekten geçirmek zorunda mıyız? Her gün bir dizi ya da izledikten sonra bu program olmasaydı ben ne kaybederdim diyeceğimiz programları izlemesek ne olur?

Bulunduğumuz ortamda daha fazla sohbet olur, torunumuza daha fazla bilmece sorarız, haftada en az 1-2 kitap daha fazla okuruz, , herhangi bir konu ile ilgili daha fazla araştırma yapabilir, çocuğumuzla daha fazla zaman geçiririz...

Sonuç olarak araştırmalar geneli yansıtmaktadır. Herkes kendinden sorumludur ve kendi hayatını nasıl kaliteli kılacağından...

Sağlıklı ve mutlu günler dileğiyle
Patrona Mektuplar

15 Temmuz 2013 Pazartesi

İŞE DAHİLERİ ALIN

Albert Einstein'in çok güzel bir sözü var:

Hiçbir özel yeteneğim yok. Yalnızca tutkulu bir meraklıyım. 

Türk Dil Kurumu'na göre merak etmek ''anlamak veya öğrenmek istemek'' olarak açıklanıyor... Kısaca başarıya giden yol olarak da tarif etmek sanırız yanlış olmaz...

Merak etmek, içimizdek öğrenme açlığı sebebiyle ortaya çıkar,  ardından araştırma ve öğrenme süreçleri ile devam edip bizi ''BİLME'' noktasına götürür...


İster işe yeni başlamış olun ister direktör, bir şirketin tüm çalışanlarının (Gn. Müdür, CEO ve hatta PATRON dahil) merak etmeleri gereken bir soru vardır:

İşimi daha doğru, daha hızlı ve daha iyi nasıl yapabilirim?

Bu soruyu soran, cevapları bulmak için sürekli araştıran ve sonunda da başarılı olan çalışanlarla dolu bir şirketin rekabetçiliğini sorgulamak muhtemelen anlamsız olacaktır...

Meraklı insanlar özgüveni yüksek, proaktif kişilerdir. Sorgulayıcı ve aratırmacı kişilikleri, sorunun parçası olmak yerine çözümün parçası olmalarını sağlar...

Bu çalışanların yaşayacakları en büyük zorluk böyle bir şirket kültürünün ve onları doğru yönetip yönlendirebilecek ilham verici liderlerinin bulunmamasıdır. Dinleme ve iletişim becerisi zayıf,ben merkezci, eleştiriye ve öneriye açık olmayan yöneticiler sayesinde şirket gelecekteki liderlerini,bu değerli insanları rakiplerine kaptırma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır...

Bu arada unutmadan söyleyelim. Merakın ve öğrenmenin en büyük düşmanı korkudur. Şirketinizde eğer korkunun çok faydalı olduğunu düşünen yöneticileriniz varsa sizinde o yöneticileri iyi düşünmenizi öneririz...

30 Haziran 2013 Pazar

2013'TE SANAL ve GERÇEK MAĞAZA

İnternetten yapılan alışveriş BKM verilerine göre bu senenin ilk üç ayını yaklaşık 8000 TL ile kapadı. 2012 yılı 30 Milyar TL ile kapanmış ve 2013 yılının 50 Milyar TL olabileceği yönünde görüş vardı. Geçmiş senelere göre biraz hız kesmiş olsa da büyümeye devam eden e-ticaret bu yılın sonunda 50 Milyar TL.ye ulaşır mı hep birlikte göreceğiz...


Yukarıdaki verilerde de görüldüğü üzere internetten alışveriş OCAK-MART döneminde 2010 yılında 3 Milyar 335 Milyon TL iken, 2011'de 4 Milyar 843 Milyon TLye ulaşmış. 2012'de 6 Milyar 906 Miyon TL olurken bu senenin ilk 3 ayını yaklaşık 8 Milyar TL ile kapatmış durumda...

E-ticaretin hızını, müşterilerin hala tam olarak internetten alışverişe güvenmemesi, görmeden ve denemeden almaması gibi konular yavaşlatıyor...


Yukarıdaki videoda da gördüğümüz üzere e-ticaret en önemli sorunlarından birisini çözmüş gözüküyor.

E-ticaret hızla büyüyüp kendini sürekli geliştirirken mağazacılığın da kendisini geliştirmesi gerekiyor. Şu anda (bir çok marka için) sadece hemen her AVM'de mağaza açma ve fiyat indirimleriyle var olma mücadelesi içinde.  Ancak hiçbir yenilik getirmez ve değer yaratmaya çalışmazlarsa uzun vadede bir çok markamızın ciddi sorunlarla karşılaşacağı ortada. Kendi aralarındaki rekabetin yanında bir de e-ticaretin her sene büyümesi karşısında uzun vadeli stratejilerini bugünden (AVM yönetimleri ile birlikte) belirlemeliler.


Mağazalarda yakın bir gelecekte kıyafetleri belki böyle deneyebiliriz, ne dersiniz?

15 Mayıs 2013 Çarşamba

ARABADA PATRON VAR

İstanbul'da yaşayan kime sorsanız İstanbul'un en sevmediğiniz yanı nedir diye, duyacağınız ilk cevap genelde TRAFİK olur. Şehrin kalabalık nüfusu ve bunun doğrultusunda araç çokluğu sebebiyle oluşan trafiğe bir de uyanık ve dikkatsiz şoförler eklenince işin içinden çıkmak zorlaşıyor.

İstanbul'da yaşayanların trafikle esas mücadelesi ise genelde bayramlardır. Saat kaçta çıktığınızın pek önemi yoktur, örneğin Eskihisar'a gidecekseniz ciddi bir sabır mücadelesine hazır olmanız gerekmektedir. Bir de Avrupa yakasından geliyorsanız sabır taşı olsanız çatlayabilirsiniz. 


Çok fazla trafiğe yakalanmamak için sabahın erken saatlerinde uyanıp ailece yola koyuldunuz. Sakin sakin gidiyorsunuz, her şey yolunda. Yola erken çıkarak ne kadar akıllıca davrandığınızı düşünüyorsunuz. Böyle düşünmeniz gayet normal, çünkü birazdan karşılacağınız manzarayı bilmiyorsunuz. Yavaş yavaş trafik oluşmaya başlıyor, az ileride açılır umutlarıyla devam ediyorsunuz. Ama açılmak yerine gittikçe artıyor ve dur kalklar başlıyor. Siz ''ya bu saatte de olmazki'' diye söylenirken, emniyet şeridinden bir aracın gittiğini görür ve kızarsanız. Ardından bir araç, bir araç daha derken onlarca aracın emniyet şeridinden süzülüp gittiğini görebilirsiniz.

Tek problem emniyet şeridinden geçip giden bu araçların haksızca önünüze geçmeleri değildir. İleride (gördükleri trafik polisi sebebiyle) sola yanaşmağa başlamalarıdır. Onlar sola yanaşmaya başladıkça sağ taraftaki trafikte iyice artar ve sağdakiler orta şeride, orta şerittekiler sola geçmeye başlar. Böylece süre uzarda uzar ve olmanız gereken yerden çok daha geride kalırsınız. Bu arada evlerinin yakınlıkları sebebiyle sizin kadar erken kalkmak zorunda olmayanlarda trafiğe katılınca süre iyice uzar... 1- 1,5 saatte varırım dediğiniz yer 5-6 saati bulur hatta daha da uzayabilir...

İşin ilginç tarafı, emniyet şeridinden giderek birilerinin hakkını yediklerini hiç düşünmeyen sürücü dostlarımız bir de polise yakalanıp ceza ödemek istemezlerse güzel yalan bulmak zorundadırlar. ''Valla şey yapınca şooldu o yüzden yani'' ya da ''önümdekini takip ediyordum o emniyet şeridine girince ben de girmek zorunda kaldım'' vs...

Ancak bütün bunları yaparken araçtaki çocuklarını unutuyorlar. Emniyet şeridinden giderek kurallara uyan sürücülerin önüne geçmeyi bir akıllılık gibi göstermek, üstüne üstlük bir de bu akıllığın! bedelini ödememek için yalan söylemek...
Bir diğer sabırsız sürücü şeklide ambülansın arkasına takılıp son sürat yollarına devam edenler elbette... İşin ilginci ambülansın aniden durmasıyla meydana getirecekleri kazayı düşünemiyor olmaları. Ambülansa ya da içerideki hastaya bir zararları olmadığını düşünsek bile ya kendileri yaralanırsa...

Eğer bir Amerikan filmi ya da dizisi izliyorsanız kişilerin araçlarına biner binmez emniyet kemeri taktıklarını görmüşsünüzdür. Bizim dizilerimizde bile oyuncular takmazken gerçek hayatta takmayanlara şaşırmamak lazım demek isterdik. Ama bunu demek zor. Üstelik sadece kendi emniyet kemerinizin değil, araçtaki diğer kişilerinde tatktıklarından emin olmanız gerekmekte. Emniyet kemeri takmayarak kendi hayatını umursamayan birisi başkalarının hayatını nasıl umursar diye düşünmemek elde değil...

Bütün bunların yanında kırmızı ışıkta önünde bekleyen araçlara korna çalan sabırsız sürücüler, makas yapanlar, itfaiye / ambülansa yol vermeyenler, geçiş üstünlüğü kuralını bilmeyenlere hiç değinmiyoruz bile...

Bu konu hakkında daha yazılacak çok şey var. Her şeyden önemlisi  umuyoruz ki arabadaki çocuklarınız yanlış yaptığınızda durumun farkındadırlar ve yanlışınızı onaylamıyorlardır.

Unutmayın aracınızın arka koltuğunda oturan çocuklarınız yarının yöneticileri ve patronları... Bütün bu davranışları sergilerken sizce de bir kez daha düşünmeye gerek yok mu?

25 Nisan 2013 Perşembe

SIRADAN İNSANLARIN SIRADIŞI İŞLERİ

Peter Drucker'ın çok güzel bir sözü var: İYİ BİR YÖNETİCİ, SIRADAN İNSANLARI SIRADIŞI İŞLER YAPAR HALE GETİRİR.



Beğendiğimiz bu sözü önce Twitter'da ardından Facebook'da ki takipçi dostlarımızla paylaştık. Bu arada Facebook'da 50 paylaşım aldığını gördüğümüz bu güzel sözle ilgili olarak linkedin'de bir de anket düzenledik. 



Oylarıyla ve yorumlarıyla destek veren herkese bir kez daha teşekkür etmek istiyoruz. Bu arada anketimiz 85 EVET ve 5 HAYIR la devam etmektedir.
Görüldüğü üzere çok büyük bir farkla sıradan diye düşündüğünüz bir çalışanın sıradışı işler yapılabileceğine inanılıyor...

Temel olarak üzerinde birleşilen fikir yöneticinin çalışma arkadaşlarını ÇOK İYİ TANIMASI gerektiğidir. Yönetici, departman çalışanlarının bilgi, beceri, yetenek ve yeterlilikleri ile ilgili bilgi sahibi olmaya başladığı andan itibaren, giderek artan sorumluluklar ve yeni görevler vermeli böylece onlara potansiyellerini gösterme fırsatı tanımalıdır...


Yöneticiler, astlarının kendilerini iyi ifade etmelerini sağlamalı, fikir ve önerilerini dikkatlice dinlemeli ve bunların uygulama bulmasına yardımcı olmalıdır. Yönetici, bilgi ve tecrübesini astlarıyla da paylaşabilmeli ve onlara koçluk yapabilmelidir.

Bütün bunların yanında iyi iş çıkardığında övmeli, bir yanlış yaptığında herkesin içinde sertçe değil özel olarak ikaz etmeli ve yol göstermelidir.  Önemsendiğini ve fikirlerine saygı duyulduğunu bilen, kararlara katılabilen bir çalışanın motivasyonu da yüksek olacaktır. 

Herhalde bir çalışanı en fazla motive eden etkenin, onun sadece bir çalışan olarak görülmeyip aynı zamanda insan olarak da ilgilenilmesi gerektiğidir. 

15 Mart 2013 Cuma

ANLAMAK İÇİN DİNLEMEK


İyi ve doğru iletişimin ilk önceliği iyi dinleyici olmaktan geçiyor. Birisini iyi anlayabilmemiz için ne söylediğini DUYMAMIZ değil, DİNLEMEMİZ gerekiyor.

1 Mart 2013 Cuma

ÇALIŞANI NE MUTLU EDER?

Hep duymuş ve okumuşuzdur: ''Mutlu Müşteriler İçin Çalışanlarınız Mutlu olmalı ya da Çalışanlarını Mutlu Edemeyen Müşterilerini Mutlu Edemez...''


Mutlu Çalışanlar

Peki ama çalışanları ne mutlu eder?

Twitter'da bu sorunun cevabını değerli dostlarımızla birlikte aradık, işte konuyla ilgili yazılan tweetler...



#1ÇALIŞANI ona insan olarak da değer veren bir yönetici ile çalışmak MUTLU EDER...

Tatminkar bir ücret ve yerinde yapılan övgü MUTLU EDER...

Herkesin içinde eleştirmeyen yönetici MUTLU EDER...

18 Şubat 2013 Pazartesi

İŞYERİNDEKİ KELEBEK ÖMRÜNE DİKKAT

Hiç fikriniz var mı, Kelebeklerin ömrü kaç gündür?

Geçenlerde bir yarışma programında sorulan bu sorunun cevabı bildiklerimizden biraz farklıydı. Bir çoğunuzun bunu niye soruyorsun 1 gün yaşadıklarını herkes bilir dediğini duyar gibiyiz...




Her yaş grubunun dahil  olduğu küçük bir araştırma yaptık. Çok büyük bir çoğunluğun cevabı 1 gün olurken az sayıda kişi de 1 hafta civarı diye cevapladı.

1 GÜN; peki nesilden nesile geçen bu cevap doğru muydu?

9 Şubat 2013 Cumartesi

EVET! BİR FİKRİM VAR

Siz hiç bir yumurtayı üfleyerek ters çevirmeyi denediniz mi? Peki 90 saniye içinde 30 tane acılı çiğ köfte yediniz mi? Yoksa hiç denemediniz mi?

Verdiğimiz bu örnekler şu anda ekranlarda yayınlanmakta olan bir yarışma programı formatından. Reyting sonuçları da son derece beğenerek izlendiğini gösteriyor.

Angel Investor

Hiç izleme fırsatını bulabildiniz mi bilemiyoruz ama reytinglerde hak ettiği yeri alamadığını düşündüğümüz bir (yakın zamanda sezon finalini yayınladılar) yarışma programı vardı. Girişimci ve girişimci olmak isteyenler için gerçekten çok güzel ve faydalı bir yarışma programıydı BirFİKRİNmiVAR?

Evet, bu güzel program bu sezonu kapadı belki ama bu formatın şirketlere adapte edilmesi çok faydalı olur diye düşünüyoruz...


İyi fikir sahipleri keşke bir melek yatırımcı bulsam diye düşünürken pek çok melek yatırımcı da  iyi fikirlerin peşinde. Belki de bu iyi fikrin sahibi şu anda sizin firmanızda çalışıyor.

Şirket sahipleri, ayda bir ( ya da üç ayda bir) şirketlerinde FİKİR GÜNLERİ düzenleyerek bu fikir sahiplerini dinleyebilir ve yatırım kararları alabilirler. Aralarından bazıları gerçekten kaçırılmayacak fırsatlar olabilir... 

Bugünün pek çok firma sahibi geçmişte başka firmaların çalışanlarıydı. Kimbilir geleceğin patronlarından bazıları şu anda sizin firmanızda çalışıyor olabilirler...


***BirFİKRİNmiVAR? yeni sezonu 06 MART ÇARŞAMBA 2013